YİNE BİR YETİM,
YİNE BİR DAVA,
YİNE BİR DEVRİM:
CELALETTİN ÖKTEN
Yetimlerin insanlık tarihine kattıklarıyla şekillenen bir dünyadan söz ediyoruz. Allah’ın Rasulü (Sav) yetim Muhammed Mustafa’nın, aldığı ilahi emirle, bütün alemi ıslah etmek üzere çıktığı seferde elde ettiği zaferleri hatırlayınız.
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” Muhammed Suresi 7.ayet
Allah’ın yardımı Celalettin Hoca’ya yetişti.
Mahmut Celâleddin Ökten ya da en bilinen adıyla Celâl Hoca… M. Orhan Okay, “Silik Fotoğraflar & Portreler” kitabında onun için “Osmanlı ve Cumhuriyet arasında bir Hoca” diyordu. Evet, bir geçiş döneminin, herc-ü mercin, yeninin eskiye tercih edildiği hatta eski medeniyet ve kültür diye hiçbir şeyin tanınmadığı bir zamanın, dönemin bütün zorluklarını, dertlerini, sıkıntılarını yaşayan biri. Kenara, köşeye çekilmek yerine zor yüklerin altına giren…
Cumhuriyetin ilk dönemlerinde bu kültürel ve tarihi kırılmada iki duruş öne çıkmıştı. Ya her şeyden çekilmek, küsüp gitmek, unutulmak ya da mevcut statükonun yanında yer almak, yapılan her türlü değişime, inkılâba destek vermek. Bunlar bir nebze kolay duruşlardı. Kaçmak ya da teslim olmak… Celâl Hoca bunların dışında üçüncü bir seçeneği değerlendirdi. Zor olanı… Ne mevcut olan yapıdan kaçtı ne de bu yapıya biat etti. Elinden geldiğince, dilinin döndüğünce yapılanların en güzelini ve millet için en faydalı olanını yapmaya gayret etti. O, Osmanlı medrese geleneğinden gelen Celâleddin Efendi ve modern eğitim kurumlarında tedrisat yapan Muallim Celâleddin’di.
İlk imam-hatip okulunu İstanbul’da açtı
Öncü bir şahsiyet… Bütün öncüler gibi o da tüm gayretiyle bir iz, bir yol açma peşindeydi. Genç Cumhuriyetin ve bürokrasinin geleneği, Osmanlı’yı, kadim eğitim kurumlarını dışlayıcı, yok sayıcı bulanık, sisli anlayışında milletimiz için bir netliğin, bir çıkışın peşinde. Milletin değerlerine yabancı, laikliği dinsizlik diye dayatan, fikir ve vicdan hürriyetini sadece kelimelerden ibaret hale getiren anlayışın o dönemde iktidar olan CHP ve muhalefet partisi Demokrat Parti arasındaki çekişmenin bir sonucu olarak ortaya çıkan demokratikleşme yarışı ile nispeten yumuşadığı, CHP’nin kerhen razı olduğu özgürlük ortamında din için, diyanet için, milletin doğru şeyler öğrenmesi için her türlü imkânı sonuna kadar değerlendirdi. O zamanlar açılan on aylık imam-hatip kurslarında önce meslek dersleri hocası olarak görev aldı. Daha sonra bu kursun müdürü… Hoca burada Arapça kursu da düzenledi. Birçok insanın Arapçayı öğrenmesine vesile oldu.
Celâleddin Hoca bu kursun eksikliğinin farkındaydı. Müstakil bir imam-hatip okulu için kafa yoruyordu. Çalışmaları ideal bir imam-hatip okulu programı üzerineydi. Nitekim DP’nin iktidara gelmesiyle imam-hatip okullarının açılması kararı verildi. O zamanlar, imam-hatip kurslarının devam etmesini isteyenlerin yanında imam-hatip okullarının iki yıl eğitim öğretim yapmasını savunanlar da vardı. Hocanın planladığı gibi yedi yıllık imam-hatip okulları eğitim-öğretime başladı. İlk imam-hatip okulunu da İstanbul’da Celâl Hoca açtı. Tabii ki birçok sıkıntının, yokluğun üstesinden gelerek. Ve böylelikle tarihe geçen bir şahsiyet oldu.
İki dönemde de vakar sahibi bir şahsiyet
Celâleddin Ökten hem klasik hem de modern ilimlerde çok derin, geniş bir müktesebata sahip. Çok küçük yaşlarda hafızlığını tamamlıyor. Arapçaya ve Arap edebiyatına dehşet bir vukufiyeti var. Fıkıh, usul-ü fıkıh ve kelam gibi İslami ilimler alanında derya. Fransızcası çok iyi. Batı felsefesi ve psikolojisi üzerine çok geniş birikimi haiz. Hatta ders verdiği okulda Arapça dersleri kaldırıldığında Türkçe derslerine giriyor. Edebiyat, psikoloji, yurttaşlık dersleri… Hoca hem Osmanlıca hem Latince yazıyor. Yani her durumda üzerine bir sorumluluk düşeceğinin farkında ve bu sorumluluktan kaçmıyor. Bu yönü bir zaaf, güçsüzlük gibi görülebilir ama asla öyle değil. Çok vakarlı bir duruşu var. Dik… Celâl Hoca hiçbir zaman sakalını kesmemiş. En baskıcı, otoriter dönemlerde bile.
M. Orhan Okay, onunla ilgili çok yerinde bir tespitte bulunuyor:
“Kader ona seksen yıllık ömrünün, âdeta bıçakla bölünmüş gibi yarısını Osmanlı, yarısını Cumhuriyet insanı olarak yaşamasına imkân vermişti. Celâl Hoca günlük hayatında da resmi görevlerinde de her iki dönemi hakkıyla yaşadı. Mollalığında ve Darülfünun talebeliğinde; Arapça muallimliğinde ve psikoloji öğretmenliğinde; Diyanet ve Maarif arasında, kısaca skolastik ve modern arasında yalpalamadan, o vakur şahsiyetini her zaman muhafaza etti.”
Hayatı
Baba tarafından Gürcüzadeler olarak bilinen, dini ilimler alanında isim yapmış köklü bir aileye mensup olup, Trabzon’da doğdu. Küçük yaşta hıfzını tamamlayıp, Rüşdiyeye kaydoldu ardından Trabzon İdadisi’ne yazıldı. İdâdîde okuduğu yıllarda dedesi Ömer Feyzi Efendi’nin yerine Trabzon Çarşı Camii’nin imam-hatipliğini yaptı. 1905 yılında İstanbul’a giderek Darülmuallimin-i Aliyye’ye girdi. Bu okulu bitirdikten sonra Darülfünun Edebiyat Şubesi’ne kaydoldu. 1911 yılında buradan mezun olunca İstanbul Sultanisi Arapça muallimliğine tayin edildi ve İlmi yetişkinliği yanında başarılı öğretim metodu sayesinde kısa sürede “Celâl Hoca” olarak şöhret buldu.
Harf inkılabından sonra Arapça derslerinin kaldırılması üzerine okulun Türkçe hocalığını da üzerine alan Celal Hoca, uzun yıllar İstanbul’un çeşitli okullarında Türkçe, edebiyat, felsefe ve mantık dersleri okuttu. Vefa Lisesi’nde felsefe hocası iken 1947 yılında emekliye ayrıldı. 1949 yılında ise Maarif Vekaletince İstanbul’da açılan imam-hatip kursuna müdür ve öğretmen olarak tayin edildi. Bu vesile ile okulların eksiklerini görüp, bunları giderme imkanı bulan Celal Hoca birçok yetkili ile görüşmelerde bulundu. Sonunda imam-hatip okullarının açılması yönünde karar alındı ve Celalettin Ökten 1951 yılında İstanbul İmam-Hatip Okulu’nun ilk müdürü oldu.
İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nde 2 yıl ilm-i tevhid ve kelam derslerini okutan Celal Hoca 21 Kasım 1961’de vefat etti, Edirnekapı Şehitliği’ndeki aile kabristanına defnedildi.
Meziyetleri
Arapça, Farsça, Fransızca bilen, özellikle Arap edebiyatına vukufuyla tanınan, İslami ilimler yanında Batı kültürünü de yakından incelemiş bir din alimi olan Celal Hoca, bütün ilmi hayatı boyunca tahkik metodunu uyguladı. Genel felsefe, kelam ve İslam felsefesi alanlarında iyi yetişmiş, bu konularla ilgili olarak Arapça ve Fransızca’dan tercümeler yaptı.
Gayretli, aynı zamanda sabırlı ve kanaatkar bir anlayışla eski kültürün yeni nesle aktarılmasında başarılı hizmetler gerçekleştirdi. Günümüz insanının tasavvur edemeyeceği kadar sade bir hayat yaşardı.
Celal Hoca’nın, tabiatındaki aşırı titizlik ve müşkülpesentlik, okuduğu ve yazdığı her kelime üzerinde duruşu, her noktada kaynak eserleri uzun uzadıya tahkik edişi gibi sebeplerle bazı makaleleri dışında yayımlanmış herhangi bir eseri bulunmamaktadır.
İslami ilimlerde modern metodoloji ve sosyolojinin uygulanmasını arzu eden, klasik kelâmın, çağımız insanının ve İslam dünyasının ihtiyacını karşılayacak yeni ilm-i kelam haline getirilmesini gerekli gören Celal Hoca’nın bu gaye ile hazırladığı tamamlanmamış bazı çalışmaları da bulunmaktadır. 1000 cildi aşkın eserden oluşan kitaplığını Süleymaniye Kütüphanesi’ne bağışladı.
Celâl Hoca büyük değerlerimizden. Güzel insanlardan… Zor dönemlerin adamlarından. Sorumluluktan kaçmayanlardan. İçine kapanmayanlardan… Ölüm yıldönümünde Celal Hoca’yı rahmetle anıyoruz…
Kaynaklar: Muaz Ezgü – dünyabizim.com – Beyaz tarih